bugün

entry'ler (9)

muz yiyen suriyelilerin siktir edilmesi

Geçtiğimiz temmuz ayında, bir fon tartışması çıktı hatırlarsanız. ekşisözlükte bazı gazeteci ve akademisyenlerin yabancı fonlardan yararlandıkları, bu nedenle göçmen meselesinde, göçmenlerin türkiye'de kalmasından yana tavır aldıkları iddia edildi. Bu iddia ve kapsamını bir kenara koyuyorum. Benim ilgilendiğim kısım, göç araştırmaları platformuydu. bu platform, facebook'tan yakın takip ettiğim ve göç çalışmaları yapan akademisyenlerin güncel olaylar karşısındaki bilimsel değerlendirmelerini takip etmeyi umduğum bir yerdi.

fon tartışmalarının en hararetli olduğu günlerde bu platformun adı geçen kişileri bu iddialar için "yalan" dediler. "biz fon falan almıyoruz"" dediler. ben bu süreçte "biz fon alıyoruz ama mecburuz buna" diyenleri daha makbul buluyorum. ama bu akademisyenler, fon aldıkları halde almıyoruz diyerek alenen yalan söylediler bu bir.
(al alma banane, gerçekten umurumda değil, ama web sitende bu fonlar görünür durumdayken almadık diyorsan ben bi işkillenirim).

ikinci olarak, toplumun aydın kesiminden, bilimsel bir değerlendirme alacağım inancıyla bu platformu takip ettiğimi söylemiştim. Gel gör ki bu akademisyenler, toplumdan gelen tepkileri sosyolojik bir bakış açısıyla değerlendirmek yerine, siz ırkçısınız, insanlığınızı kaybetmişsiniz tarzında, bir taraf ve bakış açısına hapsolmuş, bilimsellikten uzak postlar paylaştılar bu platformda. Yahu kardeşim, anladık, mülteciler gitsin demek ırkçılık, tamam. ama evsahibi halkın mültecilere olan bakış açısı bir bilimsel araştırma konusu değil midir? kabul etme, tolerans, kırılma eşiği falan gibi araştırmalar, toplumda yerel halk ve mülteciler arasında oluşabilecek gerginliklerin önceden kestirilmesi için önemli değil mi? biriniz de bu toplumsal gerginlik ortamını, bilimsel olarak değerlendiremez mi. bu millet ırkçı demesini dayım da bilir. senin bir akademisyen olarak benim dayımdan daha bilimsel bir bakış açısıyla olaya yaklaşman gerekmez mi?

çok uzattım ama konuya geliyorum. bu muz mevzusunu ilk gördüğümde ilk iş, bu göç araştırmaları platformuna girip bakmak oldu. acaba akademisyenler buna ne diyecekler. çünkü burada alenen mültecilerin, türk halkı ile alay etmesi durumu var. bunu sosyolojik açıdan nasıl değerlendiriyorlar acaba diye düşündüm. Bir tane post var.
o da bu:


altında üç kişi kızgınlık, bir kişi hayret ifadesi bırakmış. Yahu kafayı yicem, ne demek bu? Tamam kızalım da neye kızalım? yanlış ceza mı vermişler, toplumsal hassasiyetlerle dalga geçmenin cezası hapis cezası ama bunlara sınırdışı cezası verildiği için mi kızıyoruz. yoksa "mültecileri ötekileştirirseniz onlar da muz yerken video çeker, napçak, video çekçek tabii" falan mı dememiz gerekiyor? yoksa hiç mi ceza verilmemeli, olur canım o kadar mı denmeli? o kadar hocasınız, biriniz de çıkıp bir açıklama yapın. tam olarak neye kızmamız gerekiyor? açıklayın ki sağda solda "oh iyi olmuş" deyip yok yere ırkçı olmayalım.
görsel

oturup konuşsak dediğiniz kitap karakterleri

(bkz: hari seldon)

olan biteni hep şapşal gözlerle izliyorum. dünyada ve türkiye'de olup bitenleri ancak güvendiğim yorumcuların yazıları ile yorumlayabiliyorum. çünkü ekonomik ve siyasi gelişmeleri kavrayabilmek kapasitemin çok üzerinde kalıyor. dünyanın gidişatını şöyle oturup bir konuşsak, toplumsal dinamikleri bana şöyle güzelce bir anlatsa pek hoş olurdu.

yeşil gözlü sevgiliye veda

(bkz: seher vakti)

Ben bir yeşil gözlü yar sevmiştim.
Gece gündüz başın beklemiştim.
Bir kış günü vakit çaldı,
Yarim son uykuya daldı.
Uyanmadı gitti uzaklara.

iyi bir insan olmak için 3 sebep

bilimselimsi açıklama şöyle bir şey sanırım:

insan, sosyal bir varlık >
sosyal başarı sevilmek ve saygı duyulmakla geliyor >
iyi insanlar sevilir, saygı duyulur >
böylece iyi insan olunur.

evde duran iki adet 5 kiloluk dambıl

benimkiler iki kiloluk. bir de özenip kırmızı renklilerinden almışım zamanında. arada gaza gelip kaldırıyorum, diğer zamanlarda çekiç, kapı tutacağı vb niyetine kullanıyorum.

çocukluğunu özlemek

annemin beni şarkı söyleyerek uyutmasını özledim. aslında annemi özledim. şarkı söylemese de olur.

türk dizilerinin zenginlik ve fakirlik teması

tamamen yapay bir tema. izlenmelik bir senaryo uydurma çabalarının meyvesi. gerçekçilik rafa kaldırılmış, arayan da yok zaten.

cahil hissedilen anlar

bilgisini göstermeye değil paylaşmaya çalışan insanların yanında.

ne kadar yalnızsınız

o kadar yalnızım ki, yalnızlardan bir ordu kurulsa kimse bana haber vermez.